“HALUK’UN DEFTERİ’NDEN SEÇMELER”
GENÇLERLE BAŞBAŞA
HAVADAN SUDAN ŞEYLERE DE KIZAN HUYSUZ ADAM!..
En çok beni ne kızdırıyor öğrenmek ister misiniz? Ağızından çıkan lafı kulağı duymayan insanlar.
Zaman zaman öyle insanlara rastlıyorum... Muhatabıma mutlaka tembihte, nasihatte bulunuyor ama kızmadan da edemiyorum. Çünkü bilmiyorlar; öğretilmemiş. Bu yüzden buradan (sosyal medyadan) ortak bir açıklama yapmak, gençlere bazı geleneksel kültürümüzden gelen bilgileri aktarmak istiyorum.
Bu Ankara sabahında camdan yağmur yağdığını görünce çok sevindim. “Maşallah, ne güzel yağmur yağıyor” dedim. Dışarı çıktım. Kapıdaki arkadaş, “Hocam, dikkat! Çok kötü yağmur yağıyor.” dedi. Hayda! Yine de sinirlerime hâkim olup ama yüzüne de ters ters bakıp, kalbini de kırmadan “Delikanlı! Yağmur, kötü yağmaz; rahmettir, berekettir, güzelliktir.” dedim.
Arabadan inerken “Aman, etraf çok fena çamur olmuş; dikkat et.” dediler. Al sana ikinci gaf. Çamur dediğin yaratılışın mayası olan topraktır. Üzerine akan, yağan yağmur, yani sudur. “Anâsır-ı Erbaa’dan (yaratılıştaki dört unsur) iki tanesi gitti. Bilin bakalım geride kalan iki tanesi hangileri?
Diğer taraftan yemekte masaya oturuyorsunuz. Herkesin ortasında adam bağırıyor: “Ay onu bana getirme. Ben onu ağzıma sürmem. Hiç sevmem. ”Ben de senin ağzına biber sürerim. Yahu kardeşim, yemek de nimettir yağmur gibi. Yağmur rahmet, yemek de nimettir. Niye aleyhinde konuşuyorsun, kulis yapıyor, kamuoyu oluşturuyorsun? Yemeyeceksen, ağzına koymayacaksan ağzını da açma!
Gençler, sözün özü ağzınızdan çıkan söze dikkat edin. Eskiler, eve gelen doktorun hastaya “Ne şikâyetiniz var?” sözüne bile kırılırlar, gücenirler. “Hâşâ! Hiçbir şikâyetim yok.” derlerdi.
Aklınızda bulunsun.