Konuyu bilimsel olarak inceleyenlere sorarsanız; olmaz. Fiziki coğrafya olur, siyasi coğrafya olur, kültür coğrafyası ve medeniyet coğrafyası da olur, ama gönül coğrafyası olmaz; zorlama olur!
Ben ise tam tersini düşünüyorum. “Gönül Coğrafyası” olur; bal gibi olur!
Coğrafyana ve tarihine dost olursan; medeniyetine, kültürüne yakın durursan uzaklar da sana yakın olur. Sınırlar, ülkeler, pasaportlar, vizeler hepsi kalkar. Gönül coğrafyasının her köşesine, her bucağına, her yerine izinsiz, vizesiz, destursuz girebilirsin. Yeter ki ufkunuz ve gönül kapınız açık olsun.
Dün akşam Bilecik’te Bakanlığımızın Şehir-İnsan Projesi kapsamında kadim dostum Rektör Prof. Dr. Azmi Özcan ile bu konuyu konuştuk.
Fethi Gemuhluoğlu’nun aşkını, dostluk ve gönül kavramlarını; Ekrem Hakkı Ayverdi’nin mimari coğrafyasını; Ahmed Süheyl Ünver’in zevk-i selimini; Mâhir İz Hoca’nın imanını, gayretini, sohbetini; Ali Fuad Başgil’in devlet, siyaset ve hukuk konusundaki dik duruşunu konuştuk.
Kah Tuna olup aktık, kah Estergon Kalası'nda namaza durduk, kah Drina Köprüsü'nde roman okuduk, kah Limni Adası'nda Niyazi Mısrî'yi andık, kah Orhun Nehri'nden ruhumuzu kandırdık...
Sizin anlayacağınız gönül coğrafyamızda dolaştık, durduk.
“Gençlerle başbaşa” geçen bir akşam yaşadık…
Şeyh Edebali’nin, Ertuğrul Gazi’nin mekânında tarih ve gelecekle kucaklaştık.
Koşa koşa gittik, güle güle döndük…