Dikkat: Bu yazı, Facebook başta olmak üzere sosyal medya formatına aykırıdır. Herkesin ilgisini çekmeyebilir; başlayanlar da bitiremeyebilir!
Benden söylemesi…
EN GÜZEL BAĞ EVİ NASIL OLUR?
Bir kere peşinen söyleyeyim: En güzel bağ evini yapmak çok zor olur. Öyle hemen armut piş, ağzıma düş misali bağ evine sahip olmak kolay değildir. İş sadece bağ evinin planını, projesini, tasarımını yapmakla bitmez. O daha işin başlangıcıdır; hatta hayalidir. Öyle para sahibi olmakla da iş yürümez. Sizi anlayacak, daha da önemlisi işten anlayacak kabiliyetli ustalar gerekir. İşin en zor taraflarından bir tanesi de bu tür özellikli adamları bulmak; dahası, randımanlı çalıştırmaktır. Eğer “Hayali cihan değer.” derseniz hadi bir deneyin.
O kadar çok bağ evi peşinde koştum. Bağ evi görmek için gezdim, dolaştım. Belli bir uygulama, birikime ve tecrübeye ulaştım. Şimdi size, özellikle meraklılarına biraz modernize edilmiş geleneksel bağ evi ve yaşantısının nasıl olması gerektiğini anlatmak istiyorum. Yalnız şunu da peşinen söylüyorum: Bu biraz geçmişte kalmış, nostaljik bir adamın düşünceleri olarak kabul edilmelidir. Dolayısıyla başlığı değiştiriyorum:
“NOSTALJİK BİR BAĞ EVİ NASIL OLUR?”
Bir kere kelimenin içinden yola çıkacaksınız. Yani iki unsur esas: birincisi bağ, ikincisi ev; bağda olan ev. Köy evi, kır evi, çiftlik evi, kıyı evi, orman evi, yayla evi, dağ evi farklıdır. Burada benim söz konusu edeceğim biraz da bağ evi ile köy evi arasındaki ortak ve geçişken modeldir.
BAĞ
Bağ evinde asli unsur olan bağın temelini, üzüm oluşturur. En aşağı bir dönümlük üzüm bağını bir kenara koyun. O kadar olmazsa bir köşeye büyük bir asma çardağı şarttır. Üzüm dışında erik, kiraz, vişne, armut, elma, ayva, nar, kayısı, şeftali, Trabzon hurması, ceviz, badem ve incir bulunmalı. Dut da olmalı ama evden en uzak yere dikilmeli. Meyve ağacı olmamasına rağmen, mahsulünden çok kokusu dolayısıyla bir köşede, mutlaka rüzgârın istikameti yönünde ıhlamur, akasya ve iğde olmalı. Yine meyve ağacı olmasa da yaprakları yemeklerde gerekeceği için defne ağacı bulunmalı.
Zeytin için görüşüm şu: en azından bir adet zeytin ağacı dikilmeli ama bütün bağa hâkim ağaç zeytin olmamalı.
Bağda bana göre sembol değeri ve geleneksek kültürümüzde yeri olması dolayısıyla tek bir elifi servi ağacı da yer almalı.
Onların dışında çınar, çam, erguvan, manolya hele hele mazı ve palmiye zannedilenin aksine bu tür bir evin bağında olmaz.
Evin etrafını muhkem bir taş duvar çevirmeli, kapısını yüksekçe tutmalı, üzeri alaturka kiremitle örtülmeli, kapının tokmakları özenle seçilmeli.
Kapının üzerine “Maşallah” asılmalı. Bulunursa sarmal koçboynuzu da çok iyi uyar. Dış kapıdan içeriye geçiş yolu, kayrak taşından arasına çim serpiştirilen bir şekilde döşenmeli. Asla kalıp dökülmüş arası harçla sıvanmış yol bağ evine uymaz.
ÇİÇEK BAHÇESİ
Avlu kapısından içeriye girildiğinde önce gül bahçesi sizi karşılamalı. Sonra hemen duvarlarında sarmaşık gülleri, hanımeli, mor salkım, acemborusu renk renk salınmalı. Köy evi için biraz fazla aristokrat kaçar ama yine de ada yasemininin yeri başkadır.
Ev kapısı önünde kokulu karanfil, fesleğen, sardunya, leylak, akzambak, filbahri, hatmi ve oya bulunmalı. Bunlar birbirini takip ederek açarlar.
Eğer evde kışın da oturulacaksa avlunun bir köşesinde, tercihen eve yapışık ve içerden camdan görülebilen bir limonluk olmalı.
Bahçenin ana zemini çim olacak. Çok iyi bakımlı, zamanında biçilen ve mümkün olduğu kadar ufku açık. Çimlerin arasında serpiştirilen papatyalar açacak.
Bahçenin uygun, göz önünde ve oturma mekânına yakın bir yerinde fıskiyeli göbekli bir taş havuzun yaptırılması da evin hem maddi hem de manevi değerini arttırır.
Benim takıntı derecesindeki meraklarımdan bir tanesi de eğimli alanlarda, yukarıdan aşağıya akan, setler ve şelaleler şeklinde uzanan, küçük bir dere formunda kaskatlardır. Dikkat buyurun “yüzme havuzu”nun lafını hiç etmedim.
BOSTAN
Çiçek bahçesinin sonunda, evin ana girişinden uzakta bağın bir köşesinde bostan bulunacak. Maydanoz, nane, dereotu, kekik, biberiye, yeşil soğan, roka, pazı her daim hazır olacak. Ayrıca mevsimine göre domates, biber, salatalık ve diğerleri… Bu bölüm, bir ağaç çit ile ayrılacak. Katiyen beton direkli dikenli tel yapılmayacak. İçinde bilezikli ve çatılı kuyusu olmasında fayda var. Hem sulama hem göz zevki açısından.
AVLU
Avludaki bahçenin bir diğer köşesinde yaz mutfağı bulunacak. Bir köy fırını, bir açık ocak, tezgâhı ve hemen yakınında oturma yeri olan çardağı yani bahçe köşkü. Fenerle aydınlatılacak. Duvarın bir köşesinde kitabeli, aynalı, tekneli bağ çeşmesi; hemen yakınında havuzu yahut selsebili. Bir köşede misafirler için müstakil mihman evi (misafirhane) yapılacak. Otomobiller bahçe içine sokulmayacak; eğer, güvenlik gereği içeri alınacaksa üstü kapalı garaj yapılacak.
KÜMES VE AHIR
Bakacak adam bulunabilirse kümesinde tavuk, horoz, hindi, kaz (ördek olmaz!); ağılında koyun (bağ evinde keçi olmaz!) ama en prestijlisi ahırında kır kısrak beslemektir (saf kan Arap atı). İngiliz bize ters geliyor. Aygıra da bakmak zor.
Bu bölüm biraz da bağ evi ile köy evi arası, küçük ve ayrı ölçekli bir çiftlik evi kapsamına girer. At, çiftlik evinin olmazsa olmazıdır. Fakat arazinin at ve hayvan beslemek için en aşağı on dönüm olması lazım.
Hayvan olursa mutlaka dışarda köpek, içerde kedi; hepsinin yeri belli. Bağlık, bahçelik, kırlık, köylük yerde yapılan evlerde tilkiden korunmak için kopoy yahut zağar, koyun varsa çoban köpeği.
EV
Şimdi gelelim eve. İki türlü olabilir:
Birincisi tek katlı, geniş, yayvan ve zeminden yeşilliklerin içine gömülen tür. Evin dışı ağaç kaplama olmalı ve dahi mutlaka aşı boyalı. Önü verandalı, bir bölümü camlı köşklü; tabiatı seyir köşkü. Yani ön salon doğrudan bahçeye geniş camlarla bakacak.
Evin rüzgâr almayan bir dış duvarına kuş evi yapılacak. Baştankara, saka, ispinoz gelsin diye dua edilecek. Ama büyük ihtimalle serçeler üşüşecek. Bacaya leyleklerin yuva yapması için uygun zemin hazırlanacak.
Evin çatısında çanak anten, güneş enerjisi paneli vs.. teknolojik görüntü kirliliği yer almayacak.
Girişteki bölüm, mabeyn yani bir nevi misafir kabul salonu. Ocaklı-şömineli, sedirli oda. Buna selamlık da denebilir. Aydınlatma gaz lambası süsü verilmiş, modernize lambalarla sağlanacak. Bir köşede eski bir radyo ve bir gramofon. Alaturka çalarlı duvar saati. Arkada gündelik oturma alanları ve içlerinde bol miktarda ahşap gömme dolaplar olmalı.
Evin esas bölümü ise başoda yani divanhane olacak; geniş bir kabul, muayede (bayramlarda toplanma yeri). Orada da mutlaka ocak yani şömine, tabii yerlerin ve tavanın ağaç olması gerektiğini söylemeye gerek yok.
Yerlerde güzel halılar, pirinç mangallar, duvarlarda boydan boya kütüphaneler, yaldızlı aynalar, kavukluklar, gravürler ve tabii hatlar. Ama önce olmazsa olmaz birkaç levhadan bahsedeyim. Dış kapının tokmağında “Ya Fettah”; ana kapı üzerine evin sigortası sayılan “Ya Hafız”; ve yine dış kapıda uygun bir yerde “Ya Malük-ül Mülk” veya “El Mülk-ü Lillah”; salonda “Dünya Hiç” ve “Edep Yahu”; yatak odasında “Ah! Minel Aşk”; oturma odasında “ Bu da geçer yahu”; ve mutlaka “Hoşgör!”.
İkinci tür ev, taş evdir. Kesinlikle iki katlı olması lazımdır ve önünde cumba çıkması gerekir. Benim tarzım ve tercihim birinci ev tipidir.
Ege-Akdeniz Bölgesi’nde taş ev düşünülmelidir.
MUTFAK
Dikkat ederseniz: mutfaktan hiç bahsetmedim. Mutfak evin içinde değil dışında olacak. Yemek kokusu, ana mekânı, yaşanılan alanı sarmayacak. Kış mutfağı bahçenin bir köşesinde yaptırılacak. İçinde ocaklı yani açık şömine; bir diğer tarafta kuzine. Yine mangal; kapaklı kuşlu. Bakır da olabilir, hatta daha iyi olur. Evin içindekiler pirinç, dışardakiler bakır. Bir köşesinde pirinç semaver. Bir diğer duvara fişeklikli çifte av tüfeği asılabilir.
Zaman zaman nostalji olsun diye bir büyük bakır sini üzerinde de diz kaldırıp, bağdaş kurup sofra bezi çekilip yemek yenecek.
Kış mutfağının kapısına, evin ana girişinden gözüken bir koca kara kazan konacak, “Aç olan buyursun gelsin.” mesajı verecek.
Evde bazı yemekler özenle ve özellikle pişecek. Kurban Bayramlarında kavurma, fırında oğlak yahnisi, güveçte kuru fasulye, etli yaprak sarması, mancarlı pide, köy tavuğu, bakır sahanda tereyağlı yumurta, bahçeden toplanan sebzelerden yapılmış yaz güveci, zaman zaman köy peyniri ile taze sarımsak, sızma zeytinyağı ile kalamata ve tirilye, mutlaka ama mutlaka esmer köy ekmeği; çarşıdan değil, kendi fırınından. Yoğurt da öyle… Arıcılık zor bir iştir ama kendi kovanından bal yemek de ayrı bir zevktir.
Mangalda Türk kahvesi; porselen kapta çok iyi demlenmiş çay, ince belli cam bardakta. Bütün bunlar izanlı, intizamlı, güler yüzlü hizmetkârlar tarafından sunulacak (usta gibi bunu da parayla bulmak çok zordur). Odunluk fırının yanında; baltayla yarılmış meşe odunları çok özenle istif edilecek. Çalı-çırpı göz önünde olmaz.
BAĞ EVİNDE YAŞAM
Bu evde muhabbet, hürmet, ibadet ve sohbet eksik olmayacak. Sohbet dedik tabii misafir de eksik olmayacak. Ama sohbetin konusu asla siyaset değil, Hüseyin Baykara Meclisleri kurulacak; bilmeyenler konuşmayacak, sadece soracak, ama söz kesilmeyecek. Tarihten, edebiyattan, şiirden, musikiden bahsedilecek; eski zaman hikâyeleri anlatılacak. Tabiattan ağaçlardan, çiçeklerden konuşulacak.
Musikiye gelince böyle bir evde “Oynama şıkıdım şıkıdım” çalınacak değil ya! Klasik müzikten eski taş plaklar her an elin altında hazır edilecek.
Gündelik hayatın cilvesine göre dinlenecek. Ama en makbulü evin içinde birisi ney, tambur veya ud çalabilecek. O mümkün değilse dostlardan böyle kabiliyeti olanlar evin başmisafiri kabul edilecek.
Eve asla sokulmayacak kişiler gündelik ve ucuz siyaset meraklıları, fanatik futbol taraftarları, kalitesiz televizyon dizilerini gerçek zannedip üzerine yorum yapanlar, dedikoducular, sohbet ehli olmayan, bilir-bilmez her konuya dalan ve hariçten gazel okuyanlardır.
Mir-i kelamlar; sözün üstâdları; sohbeti özlenen, kıssalarından hisse çıkarılan, hali beğenilen aksakallılar; Türkmen Kocaları evden eksik olmayacak. Yukarda saydığım özelliklere sahip olmasa da aileden, yakın çevreden, konu komşudan, mahalleden, köyden söyleyecek sözü olan ama dinleyecek kimsesi kalmayan yaşlılar arada misafir edilecek. Daha kapıda “Efendim, lütfettiniz, fakirhanemizi teşrif ettiniz.” diye karşılanıp, her hizmeti görülecek. Giderken “Selametle, devletle, hayra karşı gidiniz; yine bekleriz. Bir kusur ettiysek özür dileriz.” denilecek.
Fakirler, garipler, ameleler, kapıcılar, çobanlar, hizmette çalışanlar birer kardeş kabul edilecek. Sofrada yerleri bulunacak.
Özel günlerde mutlaka etli pilav ve helva ikram edilecek.
Kimsenin tavuğuna “kışt”, köpeğine “hoşt” denilmeyecek. Arada tavuğu kapan tilkiye kızan olursa “Hoş gör, o da onun nasibiymiş.” diye nasihat edilecek. Fareye kapan kurulmayacak, ev temiz tutulacak, sofrada artık, yerde döküntü bırakılmayacak. Gerisi evdeki kedinin bileceği iş. Dişi tekirse çıkar ava, erkek sarman ara ki bulasın çıkmıştır piyasaya.
Evde küçük çocuk varsa uygun bir ağaçta mutlaka salıncak. Ama asla koca koca insanlar çocukça heveslerle salıncağı kapmayacak.
Karşı olduğum bir diğer özenti de hamak. Yatmak isteyen evin serince bir köşesine gidip kıvrılacak. Tabiatın ortasında etrafı yatakhaneye çevirmek olacak iş değil!
Mahallenin çocukları evin duvarından uzanabildikleri dallara çıkıp meyvelerden göz haklarını alabilirler. Sövüp saymak, peşinden taş atmak yok. Oyun oynadıkları top, bahçeye kaçarsa eline bıçağı alıp “Bir daha gelirse keserim topunuzu!” demek hiç yok.