EŞSİZ MEKÂNLAR ZEVKSİZ ADAMLAR !...
Kendisini fark ettiğimde akşam ezanı okunmaya başlamıştı. Caminin tam karşısında, Beyşehir’deki o eski evin kapısının önünde sanki yüzyıllardan beri sessiz sadasız oturuyor, seyir köşkünden meydana göz gezdiriyordu.
Hanımefendinin manzarasına bakar mısınız: Beylikler Dönemi’nden kalma Eşrefoğlu Külliyesi’ni seyrediyor. Tarihi manzaraya ne kadar uygun, tam fotoğraflık.
Beyşehir, tarihi kent dokusuyla eski mimarinin çok güzel örneklerini barındırıyor.
Bana göre; Anadolu’nun en özgün, en zengin eserlerinin yan yana geldiği meydanlardan biri burada: Eşrefoğlu Camii, han ve hamamı (1296-1300). Sadece mimari ve sanat tarihi yönünden değil; içindeki ahşap direklerinin yapısından, tarihi havasından, ruhaniyetinden de etkilenmemek imkânsızdı; hele akşamın o mübarek vakt-i şerifinde. Fotoğraf bile çekmedim, anı yaşamayı tercih ettim.
İşin tek kötü ve rahatsız edici yönü; son zamanlarda dayanılmaz bir hal alan, bulaşıcı hoparlör hastalığının o eşsiz mekâna da bulaşmış olması. Alt tarafı bir avuç cemaat için müezzin arkadan bas bas bağırıyor, imam efendi önden bangır bangır okumaya başlıyor. Hâlbuki derinden, sakin, tabii ve uhrevi bir sesle Kur’an okunsa ne kadar hoş, ne kadar latif, ne kadar etkileyici bir ortam oluşacak, o tarihi mabette.
Hani adam sormuş ya “Hoca Efendi, niçin bağıra bağıra okuyorsun?”, hoca da gayet sakin “Allah için okuyorum.” diye cevap vermiş.
Ben de diyorum ki “Mübarekler, Allah için, Allah rızası için yerli yersiz her tarafta hoparlörle okumayın! Hiç olmazsa bir tatlı huzur almak için geldiğimiz kadim mabetlerde ahşabın, çininin, hattın, taş işçiliğinin tabiiliğine ve asaletine gölge düşürmeyin. Huşu içinde girdiğimiz camide bizi huzursuz etmeyin.”.
Bir de tarihi camilere olur olmaz, yakışır yakışmaz eşya doldurup, tıkıştırıp mekânın ruhuna ve özgün dekoruna darbe vuranlar var ki o da ayrı bir yazı konusu.