Akşam, Bakanlık’tan ancak sekizde çıkabildim. Aslında, bu erken bir saat, çok daha geç vakitlerde hala Bakanlık’ta oluyoruz. Sekizde çıkmamın sebebi, Beypazarı’ndan aldığımız davet ve verdiğimiz söze icabet.
Belediye Başkanı Tuncer Kaplan, Başkan Yardımcısı Veysel Çanak ve Belediye Eski Başkanı İbrahim Demir ile Beypazarı’nı gezdik, inceledik ve Beypazarı üzerine konuştuk.
Tabii, Beypazarı’nın yollarına, konaklarına bakmadan önce meşhur yemeklerinin tadına baktık; ayaküstü kuru kuruya Beypazarı kurusu, bir esnaf lokantasında tarhana çorbası, yaprak sarması, sebzeli güveç, koyun yoğurdu ve köy baklavası. Aslında görev başındayken ağzıma birşey sürmem ama kültür turizminin içinde gastronomi de var. Dolayısıyla yemekleri, azar azar da olsa vazife icabı tattık.
Yediğin içtiğin senin olsun gördüğünü anlat derseniz Beypazarı zaten Safranbolu’dan sonra en çok bilinen tarihi kasabamız. Belediye’nin binası olan Limoncuoğlu Konağı’nda başlayan inceleme Suluhan, Taş Mektep, baştan sona bütün çarşılar, müzeler ve Sultan Alaaddin Camii önündeki tarihi çınar altında sona erdi. Butik otele çevrilen konakları gördük. Arada esnafla da hoşbeş ettik. Başkanla özellikle şuanda Alaaddin Sokak altında bulunan Mındarcı Deresi’nin açıktan akıtılması üzerine konuştuk.
Yediğimi, içtiğimi yazmayayım dedim ama en azından içtiğimi de kayda geçireyim; Beypazarı’nın taze sıkılmış havuç suyu. Bu yaştan sonra bu kadar koşturup dolaşan adama da havuç suyu şart.