Yol üzerinde olmayan, zor gidilen yerlere bayılıyorum. Kalabalığa boğulmayan, tarihi dokusu bozulmayan, tabii özelliklerini kaybetmeyen mekânlar arıyorum. Kalesi, kulesi, minaresi, akarsuyu, taş köprüsü bulunan; mahalli zanaatkârı yaşayan,yiyeceği bol olan yerlere doyamıyorum. Aslında,buraları kimseye söylememem, başkasıyla paylaşmamam, hele hele asla yazmamam lazım, ama yine de size kıyamıyorum. Alın işte yazıyorum.
Bu girizgâhtan sonra artık gözdelerimden birini itiraf edeyim:Babakale.
Anadolu ve Asya’nın en batı ucu, Çanakkale Ayvacık’ın bir sakin köyü. Zeytinlikler, koyunlar, keçiler, temiz sahillerden geçerek kale meydanına ulaşıyorsunuz. III. Ahmed dönemi bir lale devri eseri. Padişah, Damadı Nevşehirli İbrahim Paşa’ya talimat vermiş oraya kale yapılması için. Sadrazam da kendi damadı Kaptan-ı Derya Kaymak Mustafa Paşa’ya. Kayınbabalar damatlara talimat verir de damatlar yerine getirmez mi? En baba kaleyi hünkâr için inşa etmişler.
Kalenin kitabesi duruyor. İçinde mescidi, baruthanesi, kuyusu da olması lazım.Yeni restore edilmiş, fakat işlevsiz kalmış.Ne yazık ki etrafında çirkin yapılar da var. Hemen karşısında şirin köy camii avlusunda sadaka taşı hala duruyor.
Baba tabirinden anlamışınızdır. Kuruluşunda Bektaşilik’inpayı mevcut. Yatır duruyor. Köyün anıt çınarı da ayakta. Tepeleri zeytinlik, önü deniz. Maalesef, yağhanesi kapanmış. Balıkhaneleri, balıkçı barınağı duruyor. Önemli bir deniz ürünleri merkezi. Kolyozdan sardalyeye, mezgitten kalamara kadar mahsul bol. Okadar ki hani “Bir çay içmeden kalkmayın!” derler ya, selam verdik kalamar tava yedirmeden kaldırmadılar.
Hepsi bu kadar da değil. “Bir de köyde yaşayan kültür hazinesi var; görmek ister misiniz?”dediler. “Nedir?”diye sorduk. “Tarihi bıçakçı.” diye cevap verdiler. Haydi, kısmete bak. Çobana, avcıya bıçak sorulur mu?
Doğan Usta dededen bıçakçı. Köyde dükkânında,tezgâhında işi sürdürüyor. Hayvan boynuzundan sap, kavaktan kın, çelikten bıçak yapıyor. Ayrıca işlemeli sap da takıyor. Biz gittiğimizde dükkânında mal kalmamıştı. “Ismarlama çalışıyorum.” dedi. Yani nasibimiz yokmuş. Bıçak alamadık ama keyif aldık.
Babadağ’a giden olursa mutlaka bıçak alsın. Böylece küçük esnaf, yerel zanaatkârlar yaşasın.