Her resmi programda olduğu gibi bu da çok yoğundu. Toplantılar, görüşmeler, incelemeler, yemekler, davetler, kabuller birbirini takip etti. Katar’da gecemizi gündüzümüze kattık, koşturup durduk. Koşturma kısmını yukarda anlattım. Esas benim aktaracağım durma kısmı.
Yine resmi arabalarla, heyetlerle başkent Doha’da ilerlerken yol üzerindeki direklerde bir ilan gördüm ve tabii hemen derhal durulsun talimatını verdim. Sanki aracın önüne birisi atlamış, sanki lastik patlamış gibi. Herkes şaşırdı. Ben gayet sakin dışarı çıktım, niye ve neye indiğimi yanımdakilere gösterdim. İlanda şahincilik konusunda bir etkinlikten bahsediliyordu.
Katar, dünyada avcılık ve şahincilik festivali ve sergisi yapmakla bilinir. Ülkede bu konuda çok büyük merak ve ilgi vardır. Genellikle bu tür etkinlikler kışın bu mevsiminde yapılır. Bendeniz de tanıyanlar bilirler öyle konulara çok meraklıyımdır. Hemen programımızın bir boşluğunda sergiye gitmek üzere hazırlıklar yapılsın diye isteğimi belirttim. “Maalesef” dediler. “Zamanımız yok. Mümkün değil.” “Peki, hiç olmazsa Kapalı Çarşı’nın şahinciler sokağına gidelim. Oradaki mekânları gezelim, kuşbazlarla hoşbeş edelim, alıcı kuşları seyredelim” dedim. Tabii beni gezdirenler son derece entelektüel, sanatsever Kültür Bakanlığı yetkilileri ve bizim Dışişleri’nin seçkin diplomatları. Bu isteğime bir anlam veremediler. Programda Kapalı Çarşı’da gezi ve alışveriş varmış. “Tamam işte, onun yerine Şahinciler Çarşısı’na gidelim.” diye isteğimi belirttim.
Uzun lafın kısası, şahincilerin çarşısını bulduk. Ama görmek kısmet değilmiş. Hepsi kapalıydı. Yanlış zamanda gitmişiz. Neyse, her şey nasip. Belki yine Katar’a giderim, şahinleri görürüm…