Aslında Avrupa’nın neresinde ne yenir diye başlamak ve cevabını da ona göre vermek lazım. Ben kalender meşrebim yemek konusunda hiç seçici değilim. Dünyanın en lüks restoranına da açık büfe oteline de gitsem hedefim hiç değişmez. Makarna, pizza, peynir çeşitleri ve balık. Balık deyince de Kuzey Avrupa’da ringa (hareng).
İlk olarak bundan 30-35 sene önce Hollanda’da tatmıştım ringayı. O gün bugündür, her gidişte uğrarım ringacılara. Bunlar bizim simitçiler sandviççiler gibi bir şey, sokaktan poğaça, açma alır gibi yol üzerinden büfelerden balık alabilirsiniz. Biraz bildiğimiz midyecilere de benzer. Bir tuzlu balık türü: Hollandischer matjes
Ringa sardalyenin büyüğü, kolyozun küçüğü gibi bir şey, bir nevi tirsi. Soğuk denizlerde bulunan bir yağlı balık. Lakerdası yapılıyor. Fileto olarak çıkarılıp ya doğrudan sade olarak çiğ ya da küp doğranmış soğanla sandviç içinde yeniyor. Salamuraya koyup turşu şeklinde yiyenler de var.
Hollandalılar bu ringaya bayılırlar. Ağızlarını açıp, balığı havaya kaldırıp ısıra ısıra yerler. Fosfor bakımından çok zengin. Karadeniz’in hamsisi neyse Hollandalıların ringası da o. Hollanda dışında Nordsee (Almanya’nın en eski, Avrupa’nın en büyük deniz ürünleri fast food zinciri) zincirinin bulunduğu Avusturya, Almanya, İsviçre gibi ülkelerde de satılıyor.
Benim favori yerim ilk yediğim günden beri hiç değişmedi Den Haag’da Scheveningen balıkçıları. İşte son gidişimde çok hoş bir tesadüfle karşılaştım. Türkiye’nin Kültür ve Tanıtma Müşavirliği Bürosu’nun tam karşısında görmeyeyim mi ringacıyı! Hay gözünü seveyim…
Biz şimdi nerden bulalım Kuzey Denizi’nin ringasını diyecek olanlara da sözüm hazır. Alın size Gelibolu’nun Alaaddin sardalyesi, Beyoğlu Balık Pazarı’nda Reşat’ın lakerdası. Onu da bulamazsanız hamsinin tavası…