Gökten yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu bu sabah. Sayın Cumhurbaşkanı o gün Topkapı Sarayı’ndaki toplu açılışları yapmak üzere gelmişti. Hem de ne kadar geniş bir kadroyla… Ankara’dan danışmanlar, İstanbul’dan Vali, Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul Emniyet Müdürü, Fatih Belediye Başkanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı da tam kadro oradaydı. Yağmura hiç aldırış edilmeden saray sunumu başladı.
Önce Enderun Avlusu ve özellikle Hazine Koğuşu anlatıldı. Kutsal Emanetler’deki Hırka ziyaretini ve Ehli Beyt bölümünün gezilmesini Hünkâr Mescidi ve Harem sunumu takip etti. Zülüflü Baltacılar Ocağında mangallarla ısıtılan doğal havasına kavuşturulan ortam özel buhur kokusuyla birbirine kavuşan mis gibi sahlep rayihası eşliğinde gelenleri ağırladı.
Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı’nın sahlebin Bucak’tan gelen gerçek sahlep olup olmadığını sorması konuya olan ilgisini gösteriyordu. Her bir birimle teker teker ilgilendi Beyefendi. Mescitlerin kaçar kişilik olduğundan, Çubuk Odası’ndaki Ağa Odaları’na kadar koğuş ve külliye sistemini çok beğendi. Sorular sordu, en çok ilgi duyduğu konulardan birisi de Gülhane’nin gülleriydi. “Kırk bin tane diktik o bile yetmedi” dediğimde “ne kadar gerekiyorsa o kadar çoğaltın” dedi. Doksan dokuz bine karar kıldılar.
Bir bölümü sadece kırmızı kokulu gül, diğer bölümü de renkli güller bahçesi olacak.
“Gül suyu sistemini de deneyeceğiz” dedim. Gülhane’nin tesislerinin, yani gül damıtma yerini merak ettiler.
Hünkâr Sofası’nda okunan Sultanların bestelerine, Celal Yılmaz’ın Na’tına çok memnun oldular.
Benim için günün en sevindirici taraflarından birisi de Darphane’nin kütüphane ve arşiv bölümüne dönüştürülmesine, Gülhane Köşkü ve İncili Köşkün ihya edilmesine kesin karar verilmesiydi.
Yağmur ve çamurdan hiçbir şikâyetimiz olmadı. Saray yine tarihi bir gün yaşadı.